PSİKANALİZİN MİLADI: ANNA O. VAKASI
Anna O. gerçek adıyla Bertha Pappenheim 21 yaşında, Viyana'da zengin Ortodoks Yahudisi ailesi ile birlikte yaşam süren genç ve zeki bir kadındır. Bir erkek kardeşi ve iki ablası vardır. Anna henüz sekiz yaşındayken ablası tüberkülozdan hayatını kaybetmiştir. Anna'nın ailesinde bilinen bir ruhsal hastalık bulunmamaktadır yalnızca uzak akrabalarında psikoz görülmüştür.
Anna O. gerçek adıyla Bertha Pappenheim 21 yaşında, Viyana'da zengin Ortodoks Yahudisi ailesi ile birlikte yaşam süren genç ve zeki bir kadındır. Bir erkek kardeşi ve iki ablası vardır. Anna henüz sekiz yaşındayken ablası tüberkülozdan hayatını kaybetmiştir. Anna'nın ailesinde bilinen bir ruhsal hastalık bulunmamaktadır yalnızca uzak akrabalarında psikoz görülmüştür.
Anna’nın yaşadığı dönemde kadınların ön planda olmasına, iş ve eğitim hayatına katılmasına izin verilmediği için Anna genelde vaktini evde dikiş dikerek ve kendine uğraşlar bularak değerlendirmeye başlamıştır. Bu sırada babasının tüberküloz hastalığı ortaya çıkınca Anna O. , babasının bakımını üstlenmişti. Anna, babasına baktığı dönemde geç saatlere kadar uyumadığı, çok fazla yemek yemediği için fazlasıyla zayıflamış ve güçten düşmüştür.
Anna' da görülen temel belirtiler yemek yiyememe, su içme korkusu, kısmi bölgelerde felç, uyku bozuklukları, konuşmada problemler, halüsinasyon, görme bozuklukları gibi durumlardı. Anna aynı zamanda şiddetli kas ağrıları yaşıyordu ve başının sol tarafında dayanılmaz ağrılar yaşamaya başlamıştı. Sol kolunu hareket ettiremiyor, boynunu bir yerlere çevirmekte ciddi zorluklar yaşıyordu. Sadece fiziksel değil psikolojik bazı çevresi tarafından anlaşılamayan belirtiler göstermeye başlamıştı.
Belirtileri git gide artan, hatta görme yetisini kaybetmeye başlayan Anna O. , en sonunda Dr. Breuer ile görüşmeye karar vermiştir. Anna O.’daki belirtilerin kendisini babasıyla özdeşleştirmesi sonucunda ortaya çıktığı düşünülmüştür. Anna O.’da ortaya çıkan ilk semptomlardan birisi şiddetli öksürük nöbeti ve görme bulanıklığı sonucu ortaya çıkan körlüktür. Anna’ya ilk incelemeyi yapan Breuer, bu semptomların organik bir hastalık nedeniyle ortaya çıktığını düşünmüştür. İlerleyen süreçte Anna’nın semptomlarının psikolojik temelleri olduğuna karar vermiştir ve Anna’ya “histeri” tanısını koymuştur.
Breuer, bu kararından sonra ilk olarak hipnoz uygulaması ile belirtilere çözüm aramaya çalışmıştır ancak Anna hipnoz sırasında anlaşılmaz ve beş ayrı dili içeren cümleler kurunca Breuer bu teknikten vazgeçmiştir. Anna’dan aklına ne gelirse söylemesini isteyerek belirtileri hakkında ipucu aramaya çalışmıştır. Burada uyguladığı yöntem, psikanalizin temel tekniklerinden olan serbest çağırışımın doğuşu olmuştur. Bu yöntem, Anna’nın zaman içerisinde birçok şeyi hatırlayarak rahatlamasını hatta semptomlarının iyileşmesini sağlamıştır. Anna, bu yöntemi kendisi “baca temizliği” ve “konuşma kürü” olarak ifade etmiştir.
Serbest Çağrışım yöntemiyle Breuer’in iyileştiğini gözlemlediği semptomlardan birisi Anna’nın sağ kolundaki felçlikti. Anna bir gün rüyasında babasına doğru giden bir yılan görmüştür. Babasına yardım etmeye gideceği sırada sağ kolunun onu engellediğini hissetmiştir. Rüyayı gördükten kısa bir süre sonra sağ kolundaki semptom belirmiştir. Diğer bir semptom ise şaşılık ve görme bozukluğudur. Bu semptomlar, babasının Anna’ya saati sorması ve Anna’nın ise ağlayarak saate çok yakından bakmaya çalışması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bütün bu semptomlar Anna’nın serbest çağrışım sırasında Breuer’e anlatmasıyla ortadan kaybolmuştur.
Freud bu vakaya cinsellik yönünden bakarken, Breuer, Anna'nın hastalığının başlangıcında belirtilerinin ruhsal temelleri olduğunu sezse de genellikle organik nedenlerden kaynaklandığını düşünmüştü. Freud'a göre Anna babasına bakım verdiği süreçte ona karşı yoğun bir aşk geliştirmiştir, altını değiştirmek ya da giydirmek için tenine dokunması ve cinsel organına temas etmesi Anna'da cinsel arzular uyandırmıştır ve bu arzular tabu, yasak dürtüler olduğu için Anna'da bu histerik belirtilerin baş göstermesine sebep olmuştur. Freud’un bu düşünceleri Breuer ile zıtlaşmasına sebep olmuştur. Fakat sonuç olarak hem Freud hem de Breuer bu vaka vesilesiyle psikanalize birçok şey kazandırmıştır ve Anna O. Vakası günümüzde bile en çarpıcı vakalardan birisi olarak literatürde yerini almıştır.
Tepki Ekle