Şiddetsiz İletişim
Çoğu zaman kendimizi yanlış ifade ettiğimizin farkında olamayabiliriz. İfade ediş şeklimizin doğru olduğunu düşünürken, yanlışlıklar içerisinde kalp kırıcı olabiliriz. Dilin şiddetine o kadar alışmışızdır ki yanlış olduğunun ya farkında değilizdir ya da farkında olsak dahi nasıl değiştireceğimizi bilmiyoruzdur. Çocukluğumuzdan itibaren iletişim dilimiz büyüdüğümüz ortam ve etkilendiğimiz olaylar tarafından şekillenir. Kendimizi yanlış ifade etmek bize ve çevremize zarar verebilmektedir. Bir kapıyı açmak isterken, iletişim dilimiz o kapıyı kapatabilir. Kendimizle konuşmalarımız kendimize bakış açımızı gösterir. Rosenberg. Şiddetsiz İletişim kitabında iletişim kalıplarımızın ne anlama geldiğini, nasıl düzeltebileceğimizi, kendimizi nasıl ifade edebileceğimizi ve birbirimizi nasıl daha iyi anlayabileceğimizi anlatmaktadır.
Şiddetli iletişim şefkat ve empati yerine gizli ya da açık yargıların olduğu bir iletişim şeklidir. Bir hata yaptığınızda ve bu hatanın farkına vardığınızda “Nasıl böyle bir şey yaparım ya? Aklım yerinde mi? Kendimden bunu hiç beklemezdim.” şeklinde acımasızca kendinizle konuşuyorsanız, şiddetli iletişim kullanıyorsunuz demektir. Karşınızdaki insanı anlamak ya da anlamaya çalışmak yerine kesin yargılara varıyorsanız, şiddetli iletişim kullanıyorsunuz demektir. Şiddetli iletişim çocukluğumuzdan beri hayatımızda yer almış olabilir ve farkında olmadan bunu kullanıyor olabiliriz. Rosenberg’e göre, bizi şefkatli bir şekilde iletişim kurmaktan engelleyen iletişim; ahlakçı yargılar, karşılaştırma yapmak ve sorumluluğu reddetmekten oluşur (2004, s.31). Ahlakçı yargılar, insanlar hakkında yaptığınız kesin, yanlış veya kötü değerlendirmelerdir. Suçlama, hakaret, küçük düşürme, teşhis koyma ve etiketlemeyi içerir. Örneğin farkında olmadan, “Delinin teki.”, “Senin asıl sorunun düşüncesiz ve mantıksız biri olman.” gibi kalp kırıcı cümleler kurabiliriz. Karşılaştırma yapmak çoğu zaman incitici bir durumdur. Kendinizi acımasızca eleştiriyor olabilirsiniz. “Ben o kadar çalıştım ama o benden daha yüksek not almış. Benim sorunum ne ya?” gibi cümleleri örnek verebiliriz. Karşılaştırma yaptığımız sürece kendi başarımızı görmezden gelmeye devam ederiz. Sorumluluğu reddetmek, şiddetsiz iletişim kurmayı engelleyen bir diğer etmendir. Örneğin, sigaraya bağımlı bir kişi, sigarayı çok fazla içmesinin sebebi olarak bağımlı olmasını öne sürüyorsa, sorumluluğunu reddediyordur. Bunu bırakabilmek kişinin sorumluluğundayken, kişinin bunu bahane olarak kullanıp bu bahanenin arkasına saklanması sorumluluğunu reddettiği anlamına gelir.
Şiddetsiz iletişim kurmanın dört öğesi vardır. Bunlar;
2) Duygu: Şiddetsiz iletişim kurmak için gerçek duygular; düşünce, yorum ve değerlendirme içeren söz ve ifadelerden ayrılır. Örneğin, “Beni sevmediğini hissediyorum.” cümlesinde duygular ve düşünceler birbirinden ayrılmış değil. Asıl duygunun ifade edilmesi yerine karşıdaki insanın duyguları hakkında düşünceler içerir. “Geleceğine sevindim.” cümlesiyse sadece duygu aktarır.
3) İhtiyaç: Duyguların ardındaki ihtiyaçların farkına varılmasıdır. Olumsuz biçimde iletişim kurulduğunda bu iletişime dört şekilde karşılık verilir; kendimizi suçlamak, başkalarını suçlamak, kendi duygu ve ihtiyaçlarımızı sezmek, diğer kişinin olumsuz mesajının ardında saklı olan duygu ve ihtiyaçları sezmek. Örneğin, eğer kırıldığımız bir insana karşı “Bu şekilde konuştuğun zaman çok sinirleniyorum. Çünkü saygı istiyorum ve sözlerini hakaret olarak algılıyorum.” şeklinde düşüncelerimizi ve duygularımızı belirtirsek, duygularımızın sorumluluğunu almışızdır demektir.
4) İstek/Rica: Konuşurken karşımızdaki insana ne istediğimizi açık bir şekilde söylediğimizde, istediğimiz şekilde karşılık alma oranımız artar. Üstü kapalı cümlelerle rica belirtmek genelde hüsranla sonuçlanır. Örneğin, bir kişi, kapısı kapalı odasında otururken aile bireylerinden birisi kapıyı çalmadan odasına giriyor ve genç bundan rahatsız oluyorsa, “Özel hayatıma saygı göstermeni istiyorum.” demesi yeterli bir istek değildir. Onun yerine, “Odama girmeden önce kapımı çalarak özel hayatıma saygı göstermeni istiyorum.” derse, ricasını detaylandırmış olur ve istediğinin karşılığını alma oranı artar. Cümleler altına bazı anlamlar ve ricalar gizlediğimizde, o gizlediğimiz anlamlara dikkat edilmeyince bunu saygısızlık olarak algılayabiliriz. Aslında yapmamız gereken tek şey daha açık ve sağlıklı bir iletişim kurmaktır.
Rosenberg'in kitabında, şiddetsiz iletişim dilinin günlük hayattaki cümle kalıplarından bolca örnekler verilmiştir. Rosenberg bu iletişim dilini herkesin kendi hayatından izler bulabileceği şekilde açıklayabilmiştir. Açık bir şekilde iletişim kurduğunu düşünen bir kişi bu kitabı okurken bazı konularda şiddetli iletişim kurduğunu fark edebilir. Bu durumu fark etmek ilk ve önemli bir adımdır. Şiddetli iletişim kalıplarını değiştirmek zaman alabilir fakat kendimizi bundan özgürleştirip şiddetsiz iletişimle devam ederek eskisinden çok daha sağlıklı iletişim ve bağlar kurabiliriz.
KAYNAKÇA
Rosenberg, M. B., & Chopra, D. (2015). Nonviolent communication: A language of life: Life changing tools for healthy relationships. PuddleDancer Press.
Tepki Ekle