Toplumsal Hafıza ve Unuttuklarımız
Toplumsal hafıza ve unutma, bir toplumun geçmişini nasıl hatırladığı, hangi olayları hatırlayıp hangilerini unuttuğu veya hatırlamayı nasıl sürdürdüğü ile ilgilidir. Toplumsal hafıza, kollektif belleğin bir parçası olarak, tarihi, kültürel ve siyasi olayları nasıl anımsadığımızı ve bu anımsama süreçlerinin nasıl şekillendiğini yansıtır. Örneğin, resmi tarih anlatıları, okullarda öğretilen bilgiler, medya raporları ve halk arasında dilden dile aktarılan hikayeler, toplumsal hafızanın oluşumunda önemli rol oynar. Bu süreçler, belirli olayları idealize edebilir, çarpıtabilir veya tamamen unutulmasına neden olabilir. Öte yandan, toplumsal hafıza genellikle belirli toplumsal grupların kimliklerini ve değerlerini şekillendiren bir araç olarak da işlev görür. Dolayısıyla, bir toplumun geçmişle olan ilişkisi, hem geçmişin objektif gerçekleriyle hem de toplumun kendi yorumlamaları ve öncelikleriyle şekillenir. Bu bağlamda, toplumsal hafıza ve unutma kavramları, bir toplumun nasıl hatırlayıp hatırlamadığını ve bu süreçlerin sosyal, kültürel ve siyasi dinamikler üzerindeki etkilerini anlamamıza yardımcı olur.
Toplumsal Hafızamız Nasıl Oluşur, Nasıl Unutur, Nasıl Hatırlar?
Karl Mannheim’ın “Generations” (Nesiller) makalesi bağlamında bu soruyu cevaplamak mümkündür. Mannheim’a toplumsal hafızanın nesillerin değişmesiyle doğru orantılı olarak değiştiğini ve nesilleri oluşturanın da ortak / kolektif deneyimler olduğunu öne sürer. Ona göre, her nesil ortak deneyimler sonucunda oluşur ve ortak deneyimlerinin sonucu kolektif bir bellek oluşturur. Nesil değişimi süresince ise bazı olaylar nesiller tarafından bilinçli veya bilinçsiz birşekilde unutulur. Ona göre, toplumsal hafıza temelde bir toplumun kendine ait geçmişini nasıl hatırladığıyla ve bu hatırlama sürecinin toplumun kimlik ve kültürel değerleri üzerinde nasıl bir etki yarattığıyla ilişkilidir. Hatırlamanın ve olayların toplumsal kimlik üstüne etkisi değiştikçe ise, nesiller oluşur. Kısacası nesillerin oluşumu ve toplumsal hafıza karşılıklı bir korelasyon içerisinde birbirlerini etkilerler. Olayların toplumsal kimlik üstüne etkisi toplumsal hafıza yoluyla nesilleri oluştururken, nesiller ise olayların nasıl hatırlandığını belirleyerek toplumsal hafızayı oluşturur. Bununla birlikte unutma işlemi de toplumsal hafızanın bir parçasıdır.
Toplumsal hafıza bağlamında unutmayı ise David Rieff “Seven Types of Forgetting” (Yedi Unutma Türü) kitabında açıklar.
-
Yeniden Anlatım: Zamanla olayların yeniden anlatımıyla yeniden yorumlanması bazı detayların kaybolmasına ve olayların hatırlanma biçiminin değişmesine sebep olabilir.
-
Silme ve Bastırma: Utanç verici veya tramvatik bir olay toplumlar tarafından bilinçli olarak unutulabilir.
-
Toplumsal Değişimler: Toplumun yapısı, kültürel değerler ve siyasi iklim gibi faktörlerin değişimiyle toplum belirli olayları önemsememe veya unutma eğiliminde olabilir.
-
Toplumsal Tabakalaşma: Toplum içindeki gruplar veya sınıflar farklı hafıza deneyimleri yaşayabilir ve bu bağlamda bazı gruplar olayları farklı şekillerde hatırlayabilir/unutabilir.
-
Toplumsal İşlevler ve İhtiyaçlar: Toplumun gündelik işleyişi ve ihtiyaçları hangi olayların ön planda tutulup hangilerinin geri plana itildiğini belirleyebilir.
-
Kolektif Güç Dinamikleri: Toplum içindeki güç dinamikleri hangi olayların hatırlandığını ve unutulduğunu etkileyebilir.
-
Yazılı Kaynaklar ve İletişim Teknolojileri: Toplumların yazılı kaynakları nasıl sakladığı ve erişilebilir kıldığı toplumsal hafızanın şekillenmesinde önemli rol oynayabilir.
Bu faktörler toplumsal hafızanın şekillenişinde önemli rol oynar. Toplumsal hafıza temelde farklı faktörlerin etkileriyle sürekli olarak yeniden yapılandırılır ve unutma süreçleri ise bu yeniden yapılandırmanın doğal sonucu olarak ortaya çıkar.
Güncel Durum: Türkiye’nin Toplumsal Hafıza olarak Unutmaya Meyil Ettikleri / Hatırladıkları
Gezi Parkı
Gezi Parkı olayları, Türkiye'nin yakın tarihinde önemli bir sosyal olay olarak kabul edilir ve sosyolojik olarak toplumsal hafıza üzerinde derin izler bırakmıştır. Bu olaylar, geniş bir kesimin sokaklara çıkarak hükümet politikalarına ve demokratik haklara karşı gösterdiği büyük bir direniş hareketi olarak anılır. Özellikle gençlerin aktif katılımı ve sosyal medyanın etkisiyle, Gezi Parkı olayları toplumsal hafızada çeşitli toplumsal grupların bir araya gelerek ortak bir amacı savunduğu kapsayıcı bir sosyal hareket olarak hatırlanır. Medyanın olayları ele alış biçimi ve kamuoyunu şekillendirme süreci de olayların toplumsal hafızadaki algılanma biçimini derinden etkilemiştir. 2013 yılında Türkiye’de geniş çaplı protestolara ve sosyal hareketliliğe yol açan Gezi Parkı protestoları toplumsal hafızamızda zamanla farklı şekillerde yer edinmekte ve bazı kısımları unutulmaya başlanmaktadır. Unuttuklarımız arasında, olayların tetiklediği barışçıl protesto kültürü ve toplumsal dayanışma ruhu göze çarpmaktadır. Toplumun demokrasiye katılım bilinci ve medyanın o zamanki etkisi de unutulmaya başlanmıştır. Gezi Parkı protestoları olduğu dönemde, politik açıdan derin izler bırakıyor olmasına rağmen toplumsal hafızanın yeniden yapılandırılmaya giriyor olması Gezi Parkı’nın da nasıl hatırlandığını değiştirmektedir.
Gezi Parkı protestoları sırasında, protestocular polis müdahalesinden korunmak için bazı mekanlara sığınmış ve bu mekanlarda bulunmamaktan dolayı diğer işletmeleri protesto etmişlerdi. Bu süreç, markalar ve restoranlar üzerinde büyük bir kamuoyu baskısı oluşturmuş ve bazıları için olumsuz sonuçlar doğurmuştu. Ancak zaman geçtikçe, bu olayların etkisi azalmış olup Gezi olayları sırasında linçlenen markalar ve işletmeler, şimdi eski işleyişlerine geri dönmüş veya toplumsal hafızada daha az yer tutmaya başlamıştır. Bu durum, toplumsal hafızanın zamanla nasıl değiştiğini ve geçici toplumsal tepkilerin nasıl unutulduğunu göstermektedir. Protesto edilen işletmelerin zaman içinde yeniden toplum tarafından kabul görmeye başlaması, toplumsal unutma ve yeniden yapılanma süreçlerinin dinamiklerini yansıtmaktadır.
Hatay Depremi
Hatay Depremi, Türkiye'nin toplumsal hafızasında derin izler bırakan bir olaydır. Bu deprem, sadece fiziksel zarar ve can kayıplarıyla değil, aynı zamanda psikolojik ve toplumsal etkileriyle de geniş çapta hissedilmiştir. Depremin ardından ortaya çıkan korku, kaygı ve güvensizlik duyguları, toplumun zihninde önemli bir yer edinmiştir. İkincil travma kavramı, Hatay Depremi sonrasında yaşanan psikolojik ve sosyal etkileri açıklamak için kullanılmıştır. Bu terim, doğal afet gibi birincil travmatik olayların doğrudan etkileri dışında, bu olayların yarattığı derin psikolojik ve toplumsal izleri açıklamak amacıyla ortaya konmuştur. Depremin fiziksel etkilerinin ötesinde, insanların günlük yaşamlarına normale dönmeye çalışırken karşılaştıkları zorluklar, sosyal destek ve dayanışma çabaları da ikincil travmanın bir parçası olarak değerlendirilmiştir.
Hatay Depremi bağlamında gözlemlediğimiz süreç, başlangıçta herkesin Hatay'a akın ettiği bir dayanışma örneğiyle başladı. Ülke olarak tek amacımız, Hatay'ı yeniden yapılandırmak ve depremzedelere destek olmaktı. Başlangıçta büyük çaplı yardım kampanyaları düzenlendi, gönüllüler ve profesyoneller deprem bölgesine ulaştı, kurtarma ve yardım çalışmaları yoğun bir şekilde sürdürüldü.Ancak birkaç ay sonra, Hatay Depremi'ne olan yoğun ilginin ve yardımın azaldığı gözlemlenmeye başlandı. İlk coşkulu tepkiler yerini, zamanla normalleşme ve bilinçli unutma süreçlerine bıraktı. Depremden etkilenmeyen veya bireysel bir deneyimi olmayan insanlar, Hatay'daki yardım ihtiyacını ikinci plana atma eğilimine girdi. Bu süreçte, toplumsal hafızada depremin ve mağduriyetin yerinin kaybolduğunu görmek mümkün oldu.
Bu süreç, toplumsal hafızamızda yaşanan olaylarla başa çıkarken unutma eğiliminde olduğumuzu göstermektedir. Zaman içinde, bu olaylarla baş etme çabamız sıklıkla psikolojik olarak normale dönme isteğiyle birlikte bilinçli bir unutma ve bastırma eğilimine dönüşebilir. Bu durum, uzun vadeli dayanışma ve destek gereksinimlerini göz ardı etme riskini de beraberinde getirir; çünkü yaşadığımız travmaları bastırmaya çalışırken, olayların etkilerini azaltma eğiliminde oluruz. Bu noktada toplumsal hafıza olarak unuttuklarımızın, gelecekte nasıl sonuçlar doğurabileceğini anlamak önemlidir. Bu bağlamda, toplumsal hafıza üzerine düşünmek ve onu güçlendirmek, kolektif deneyimlerimizin önemini ve bunların toplumsal yapıyı nasıl etkilediğini anlamamıza yardımcı olur.
Özellikle bu gibi durumlarda, olayın toplumsal hafızadaki yerini korumanın ve hatırlamanın kritik bir önemi bulunmaktadır. Hatay veya herhangi bir depremle sarsılmış bir şehrin yeniden yapılandırılması sadece ilk yardımlarla sınırlı kalmaması gerekmesiyle birlikte, sürekli ve sürdürülebilir bir dayanışma ve destek gerektirir. Ancak, toplumun yaşadığı ikincil travmayı bastırma eğilimi, zamanla olayı normalleştirme ve bilinçli unutma sürecine dönüşebilir. Bu durumda, dayanışmanın ve yardımın önemi tekrar gözden geçirilmeli ve sürekli bir bilinç oluşturulmalıdır ve bu bilinç ise toplumsal hafıza tarafından oluşturulmaktadır.
Kadın Cinayetleri
Kadın cinayetlerini, Türkiye'de toplumsal hafıza bağlamında nasıl unutulduğunu anlamak için psikolojik ve sosyal faktörleri detaylı bir şekilde ele alabiliriz. Bu tür olaylar genellikle medyanın yoğun ilgisini çeker ve ilk günlerinde geniş çapta rapor edilir. Medyanın haber gündemi sürekli değiştiği için, yeni olaylar ve konular ortaya çıktıkça kadın cinayetleriyle ilgili haberler ve raporlar zamanla azalabilir veya düzensiz hale gelebilir. Bu durum, olayların toplumsal hafızada kalıcılığını ve sürekli gündemde kalma potansiyelini etkileyebilir.
Bununla birlikte, kadın cinayetlerinin toplumsal hafızadaki unutulma eğilimini psikolojik açıdan ele almak önemlidir. Toplumun bu tür olaylara verdiği tepkiler zamanla değişebilir ve azalabilir. İnsan psikolojisinde "duyarsızlaşma" fenomeni, bireylerin sıkça maruz kaldıkları trajik olaylara karşı duyarsızlaşmalarına ve olayların etkilerinin zamanla azalmasına yol açabilir. Ayrıca, "normalleşme" süreci de etkilidir; yani bir olayın sürekli olarak gündemde kalması, zamanla toplumun bu konuyu normalleştirme eğilimi göstermesine sebep olabilir.
Son olarak, siyasi ve sosyal olayların etkisi de kadın cinayetlerinin unutulmasında önemli bir faktördür. Örneğin, toplumsal hareketler, siyasi gündemdeki değişimler veya ekonomik kriz gibi olaylar, kadın cinayetlerine yönelik toplumsal tepkilerin yoğunluğunu etkileyebilir. Bu durum kadın cinayetlerinin toplumsal hafızada geri planda kalmasına yol açabilir.
Sonuç olarak, kadın cinayetlerinin unutulmasında medya ilgisi, toplumsal duyarsızlaşma ve normalleşme süreçleri, siyasi ve sosyal faktörler gibi çeşitli psikolojik ve sosyal dinamiklerin etkisi büyüktür. Bu faktörlerin bir araya gelmesiyle, toplumda kadın cinayetlerinin sürekli olarak gündemde kalmasını ve toplumsal bir değişim için sürekli bir çaba gösterilmesini sağlamak zor olabilir. Bu nedenle, kadın cinayetlerinin unutulmaması ve önlenmesi adına sürekli bir toplumsal duyarlılık ve bilinçlendirme çabası gerekmektedir.
En somut örneklerden; Özgecan Aslan'ın ölümü, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin sembolik bir olayı olarak büyük bir kamuoyu tepkisiyle karşılanmıştı. Kamuoyu tepkisi Özgecan Aslan’ın sembolik olarak kadın cinayetleri bağlamında önemli bir noktaya taşıyarak toplumsal hafızadaki kalıcılığını artırdı. Bu noktada Özgecan Aslan’ın toplumsal hafızada bu denli sembolik bir yer oluşturmasında toplumun duyarlılığı ve tepkiselliği başat aktördür. Her yıl Özgecan Aslan’ı anmaya devam ediyor olsak da, Özgecan dışındaki birçok kadının öldürülmesi veya şiddet mağduru olması istatistiksel veriden öteye geçememektedir. Sembolik vakaların dışında kalan diğer kadın cinayetleri çoğu zaman duyarsızlaşma ve normalleştirme fenomenleriyle doğru orantılı olarak zaman içerisinde gündemden düşerek toplumsal hafızada unutulmaya başlanmaktadır.
Bunun yanında kadın cinayetlerinin toplumsal hafızada yer edinmesi ve unutulmaması için çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Anıt Sayaç adlı internet sitesi, kadın cinayetlerini unutulmaması için dijital bir anıt olarak oluşturulmuştur. Bu platform, her kadın cinayeti için bir sayfa oluşturarak, kadınların bireysel hikayelerini ve yaşadıkları şiddetin detaylarını kayıt altına almaktadır. Amacı, kadın cinayetlerini istatistiksel verilerden öteye taşıyarak, toplumsal hafızada kalıcı bir iz bırakmak ve bu konuda farkındalık yaratmaktır. Anıt Sayaç bu şekilde toplumsal hafıza kaslarımızı kadın cinayetleri bağlamında güçlendirip duyarsızlaşma ve normalleştirme süreçlerinin önüne geçmeye çalışmaktadır.
Boğaziçi Direnişleri
Boğaziçi direnişleri, 2021 yılında İstanbul Boğaziçi Üniversitesi'nde rektör atamasına karşı başlayan ve geniş kitlelerin katılımıyla büyüyen bir toplumsal harekettir. Başlangıçta büyük bir destek gören direnişler, öğrenci hareketliliğinin ve ifade özgürlüğünün önemli bir vurgulandığı platform olarak öne çıkmıştır. Sosyal medyanın etkili kullanımıyla hızla yayılan hareket, polis müdahaleleri ve tutuklamalar gibi olaylarla da dikkat çekmiştir. Ancak zaman içinde, direnişlerin aldığı kamuoyu ilgisi ve medya tarafından verilen yer azalmış gibi görünmektedir.
Psikolojik açıdan bakıldığında, toplumsal hareketlerin zaman içinde kamuoyu tarafından nasıl algılandığını anlamak önemlidir. Başlangıçta ortaya çıkan büyük destek ve dayanışma duygusu, zamanla yerini toplumsal duyarsızlığa bırakabilir. Bu süreçte etkili olan faktörlerden biri, medyanın gündem değişiklikleri ve yeni olayların öne çıkmasıdır. İnsan psikolojisi, sürekli olarak değişen ve dikkat dağıtıcı faktörlere odaklanma eğilimindedir. Dolayısıyla, bir olayın kamuoyu nezdindeki etkisi zamanla azalabilir ve toplumsal hafızada unutulma eğilimine girebilir. Toplumsal hafızanın unutması ise yapılan eylemin çıktısız kalmasına sebep olabilir.
Cumartesi Anneleri
Cumartesi Anneleri, 1995 yılında İstanbul'da kaybolan yakınlarının akıbetini arayan annelerin başlattığı bir barışçıl protesto hareketidir. Başlangıçta sadece kayıp yakınlarını arayan annelerin oluşturduğu bu hareket, zamanla kayıplarının hesabını arama ve insan hakları ihlallerine karşı mücadele etme amacı gütmüştür. Cumartesi Anneleri, her hafta İstanbul'un Galatasaray Meydanı'nda toplanarak kayıplarının akıbetini sorar ve adalet talep ederler. Bu eylemler, sadece kayıpların akıbetini öğrenmek için değil, aynı zamanda insan hakları ihlallerine dikkat çekmek ve bu konuda kamuoyu oluşturmak amacıyla da gerçekleştirilir.
Cumartesi Anneleri, toplumsal hafızanın oluşumunda önemli bir role sahiptir. Hareket, kayıpların akıbetini arayan annelerin toplumsal bir sorumluluk duygusuyla hareket etmesi ve bu sorunun sadece kendi özel bir durumları değil, genel bir insan hakları ihlali meselesi olduğunu vurgulaması bakımından önemlidir. Cumartesi Anneleri'nin düzenli ve barışçıl protesto eylemleri, Türkiye toplumunda kayıplar ve insan hakları ihlalleri konusunda farkındalık yaratmıştır. Hareketin sürekliliği ve kararlılığı, toplumun bu konuda duyarlı olmasını sağlamış ve Cumartesi Anneleri'nin taleplerinin yerine getirilmesi için kamuoyu baskısı oluşturmuştur. Bu şekilde, Cumartesi Anneleri hareketi, toplumsal hafızanın belirli olayları hatırlama ve bu olayların toplumsal bilince yerleşmesi süreçlerinde önemli bir aktör olmuştur.
Cumartesi Anneleri hareketi, aynı zamanda unutma süreçleriyle de mücadele eder. Zamanla, toplumun gündemi değişebilir ve bazı konular diğerleriyle yer değiştirebilir. Ancak Cumartesi Anneleri, düzenli olarak yaptıkları eylemlerle kayıpların unutulmaması için sürekli bir çaba gösterirler. Bu bağlamda, Cumartesi Anneleri hareketi, toplumsal farkındalığın artırılması ve insan hakları konusunda toplumsal bir dönüşüm sağlanması açısından son derece önemlidir. Bu hareket, sadece kayıpların ailelerinin değil, geniş bir toplumsal kesimin adalet ve insan hakları konusundaki duyarlılığını artırmıştır. Sonuç olarak, Cumartesi Anneleri hareketi, toplumsal hafızanın oluşumu ve unutma süreçleri bağlamında süreklilik ve kararlılığı kullanarak kamuoyu baskısı oluşturma bağlamında örnek teşkil eder.
Toplumsal Hafızanın Oluşumu Konusunda Farkındalıklı Olmak Neden Önemli?
Toplumsal hafıza, bir toplumun geçmişiyle olan bağını ve bu geçmişi nasıl hatırladığını, anlattığını ve yorumladığını ifade eder. Bireylerin ve toplumların bu konuda farkındalıklı olması, gelecekteki olayların akışını etkileyebilir ve unutmanın getirdiği dezavantajları engelleyebilir. Öncelikle, toplumsal hafıza geçmişten ders çıkarmayı mümkün kılar. Tarih boyunca yaşanan siyasi hatalar, toplumsal haksızlıklar veya doğal afetler sonrası yapılan yanlış yönetimler, toplumun bu konularda bilinçlenmesini ve gelecekte benzer hataları önlemesini sağlar. Örneğin, toplumsal hafıza sayesinde geçmişteki insan hakları ihlalleri veya etnik ayrımcılık gibi konularda toplum tepkisini gösterebilir ve bu tür sorunların çözümüne katkı sağlayabilir. Adaletsizlikler ve hak ihlalleri konusunda duyarlılık oluşturmak da toplumsal hafızanın önemli bir işlevidir. Toplumsal hafıza, geçmişteki adaletsizliklerin ve haksızlıkların hatırlanmasını ve bu konularla ilgili olarak toplumsal bir farkındalık oluşturulmasını sağlar. Bu sayede, insan hakları ihlalleri gibi konularda toplum tepkisini gösterir ve bu tür sorunların çözümüne katkı sağlar. Ayrıca, toplumsal hafıza toplumsal birlik ve dayanışma ruhunu güçlendirir. Ortak bir geçmişi doğru bir şekilde anlamak ve hatırlamak, toplumun ortak değerlere dayalı bir kimlik oluşturmasını ve birlikte hareket etmesini sağlar. Kültürel kimliğin korunması ve geliştirilmesi de toplumsal hafızanın önemli bir parçasıdır. Son olarak, toplumsal hafıza unutmanın getirdiği dezavantajları önler. Geçmişte yaşanan önemli olayların unutulması, toplumun aynı hataları tekrarlamasına veya değerli derslerin kaybolmasına yol açabilir. Bu nedenle, toplumsal hafıza sayesinde geçmişin izleri korunur ve gelecekteki kuşaklara aktarılır, böylece toplum geçmişten ders alır ve geleceği şekillendirir. Toplumsal hafıza konusunda farkındalıklı olmak, bir toplumun geçmişle olan bağlarını güçlendirir ve bu bağların gelecekteki yönünü etkiler. Geçmişi doğru bir şekilde anlamak ve hatırlamak, toplumun gelecekte karşılaşabileceği zorluklarla başa çıkmasına ve daha iyi bir dünya inşa etmesine yardımcı olduğundan toplumsal hafızanın oluşumu bağlamında farkındalıklı olmak geçmiş ve gelecek arasındaki aktarımın korunması adına kritik bir rol oynar.
Kaynakça
Ebbinghaus, H. (1885). Memory: A contribution to experimental psychology. *Annals of Neurosciences, 22*(4), 11-13. https://doi.org/10.1097/NRL.0b013e3181d87e6a
Mannheim, K. (1928). The problem of generations. In P. Kecskemeti (Ed.), *Essays on the sociology of knowledge* (pp. 276-322). Routledge & Kegan Paul.
Tepki Ekle